Tasavvufun Altın Çağı
İbnü’l-Arabî ve Sadreddin Konevî’yle gelişip metodolojik olarak ortaya konan tasavvuf anlayışı, yeni dönem bilim ve düşünce hayatının izlerini taşır ve araştırmacılarla teozofik tasavvuf olarak adlandırılır. Bununla birlikte bu iki büyük isim, söz konusu dönemi tasavvuf ve bütün İslam mirası için “altın dönem” kabul eder. Herhangi bir tarihsel gelişmenin kemâlata ermesinin ardından çoğunlukla bekleneceği gibi, XIII. yüzyıla damgasını vuran bu isimlerin ardından da şârihler dönemi gelmiş; kendilerinden önce yazılmış eserleri, ortaya çıkan düşünceleri; ilmî ve manevî olarak münazaralar neticesinde şerh etmişlerdir.
Böylece günümüze kadar ulaşan şerh küliiyatının temelleri de bu dönemin hemen akabinde atılmıştır. Dolayısıyla XIII. yüzyıl; tarihî, ilmî ve içtimâi olarak kendinden sonraki asırlar için bir kaynak asrı olarak tarihteki yerini almıştır.
Ekrem Demirli, Tasavvufun Altın Çağı’nda bu dönemde neşv ü nemâ bularak gelişen tasavvuf metodunu, bu metodun yalnızca bir metot olarak kalmayıp irfana, ilhamata, manalara olan dayanaklarını; siyasî tahribatların ve savaşların vuku bulduğunu o dönemde Anadolu’nun kalbine maneviyat tohumları ekerek yaşamış ve Anadolu’yu baştan başa kuşatmış isimlerin tasavvuf literatürünü ilmek ilmek örme hikâyesini sistematik bir şekilde ele alırken okura bir Anadolu medeniyetleri panoraması sunuyor.
Değerlendirmeler
Filtreleri temizleHenüz değerlendirme yapılmadı.